Geçen sayı lüzumundan fazla limana gittiğim hususunda Ragıp Ağabeyin uzun ve tafsilatlı(!) uyarılarından sonra fark ettiğim üzere, size kitap okumanın aynı zamanda nitelikli bir definecilik olduğunu göstermek vazifesini yüklendim. Bu yüzden, sürekli basılmakta olan pek çok yeni kitabın ve basılmış olanların arasından kıymetli birer hazine bulmaya çalışmak okuyucuyu olduğu kadar, okuyucuya bir yön tayin etmeye çalışan ben gibi âcizane kitap tanıtıcısını da define avına çıkmaya zorluyor.
Metinception: Baykuşlar Geceleyin Öter – Metin Savaş
Millî hassasiyetleri olan okuyucular açısından bakıldığında, “millî” tarihî romana verilen ağırlığın altından yayınevleri de, yazarlar da, okuyucular da pek kalkamamış durumda. Yayıncılık piyasasında birkaç ufak istisnayı saymazsak sanki sessiz bir anlaşma yapılmış gibi, bu tip tarihî roman ve türevlerinin hep aynı yayınevlerinin etiketiyle piyasada arz-ı endam ediyor olması hususu son zamanlarda olumlu bir şekilde değişiklik gösteriyor. Bir cephenin edebiyat kültürü ise, farklı tarzlarda romanların neşri ile daha da lezzetli bir fikir dünyası oluşturmaya imkân sağlamakta. Metin Savaş’ın kalemi ve okuduğum romanları, nazarımda tam da bu kırılmayı temsil edebilecek nitelikte olmakla birlikte, nev’i şahsına münhasır tanımını da harfi harfine hak ediyor. Ötüken Neşriyat tarafından yayınlanmış 517 sayfalık bu roman aynı zamanda “İstanbul’da Karnaval Üçlemesi”nin de ilk kitabı. Bu kadar geç okumuş olmamın verdiği hayal kırıklığını bir yana bırakırsak, tarzı, anlatımı ve özgünlüğü ile M. Savaş’ın emsali olmadığı aşikâr. Kitapla tanışmama Ayarsız Nisan sayısında yer alan Dr. Zinnur Erden’in yazısı vesile olduğundan, orada bahsedilen pek çok şeyi tekrar etmekten uzak durarak bu kitabı sizlere anlatmaya çalışacağım. Zira yazıda yakalanmış tespitlerin çoğu, ya daha önce yazıyı okuduğum için ya da okurken kendim keşfettiğime inandığım için bâki değerlendirmeler. Ben ne yazık ki daha beylik kelimelerle geçiştirmekle yetineceğim romanın olağanüstülüğünü. Karakterlerin hem alabildiğine gerçek, hem de olabildiğince gerçeküstü olduğu ilginç bir roman. Bu anlamda yazarın üslubu doğrultusunda, Christopher Nolan’ın beni çok etkilemiş olan “Inception” orijinal adlı filmine atıfta bulunmaktan geri durmadım. Katman içerisinde katmanlara sahip olan romanı biraz daha kurcalasanız ikinci ve üçüncü kitabın alt katmanlarına ulaşmanız an meselesi olabilir. Savaş’ın kalemi; birikim, nükte ve samimiyet kokuyor. Romanın katman derinliğine muazzam faydası olmakla birlikte, eleştirmene yazacak bir şey bırakmaması adına romanın içine romanın tahlilinin yerleştirilmiş olmasını kınayasım da yok değil. Romanın, anlatım tarzı değişiklikleri okuyucuya bir nebze baş döndürücü gelse de, okurun zihninde o an kullanılan anlatım tarzı hep geçerliymiş hissi uyandırıyor. Bu anlamda romanı birinci tekil şahıs ağzından takip ederken, üçüncü tekil şahıs anlatımına geçişlerde bir iki sayfalık intibak süresini saymazsanız yazarın sizi nasıl bir deneyimin içine soktuğunu fark ediyorsunuz. Romanın alt yapısında, özellikle C.G. Jung’un hatırı sayılır izleri sebebiyle arketipler ve hatta Oedipus Kompleksi’ne göz kırpan bölümlerle tam bir bilinçaltı şöleni olduğunu da not etmeliyim. Siyaset üstü, yer yer mizahî, yer yer şeytanî kelimelerin sahibi Metin Savaş, çağdaş Türk edebiyatının kuvvetli kalemlerinden biri. Tam da bu sebeple, daha fazla okuyucu tarafından bilinmeyi hak ediyor olması gerekirken, günümüz edebiyatında belirli-belirsiz duvarların ardında yazı yazmaya devam eden güruh ve edebiyat sâdece belirli bir zümreye has bir olguymuş gibi tahmil eden zihniyetin gölgesi; -her ne kadar kendisi bilinmekten pek memnun olmasa da-, onun kaleminin gittikçe yükselen ışığına ne kadar daha dayanabilecek? Hep birlikte göreceğiz.
Ayarsız Dergisi